Bir ithamname yazısı

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Biliyoruz, devletsiniz. Her devlet gibi nankörsünüz. Şimdi yaptıklarınız, Paris’te can veren Sakinelerin kanını döken Türk devletiyle suç ortaklığınızın itirafıdır. Sizden her şey beklenir.

Deniyor ki, Medya Haber ve Sterk TV stüdyolarına ve ek binalarına Fransız adli makamlarından gelen ve bu devletle Belçika devleti arasındaki ikili anlaşmalar gereği Belçika makamlarının uymak zorunda kaldığı “arama talebi” nedeniyle baskın yapıldı. Böyle midir, değil midir bilemem. Diyelim ki, böyledir. Böyleyse soralım, arama nasıl yapılır?

Düşman kampına girer gibi mi?

Fransa devletini geçelim de, Belçika devletinin her hangi bir arama kararı almadığına göre, arama yapacak polisine vereceği talimat nasıl olmalıydı?

Mesela, arama için haydi diyelim televizyon binalarının bulunduğu ilçeyi kuşatma altına aldınız. Binalara girişi, çıkışı yasakladınız. Biraz daha tolerans göstererek, TV binalarındaki güvenlik elemanlarını, hani belki içerideki bir ton bombayı patlatabilirler diye enterne ettiniz diyelim. Yani binada ne halt arayacaksanız, bunların kaçırılmaması için gerekli bütün önlemleri aldınız. Şimdi yapmanız gereken neydi? Elinizde TV  şirketinin sahiplerine ve avukatlarına ait telefon numaraları var. Burası bir medya işletmesi. Devletinizin izniyle çalışmakta. Gizli ve illegal örgüt sığınağı değil. Açarsınız telefonlarını. Diyelim ki bunu da milleti binanın önüne yığarlar diye mahzurlu mu gördünüz? Adresleri elinizde. Gidersiniz birkaç kişilik görevliyi ve avukatı “mevcutlu” getirirsiniz. Ve başlarsınız onların huzurunda aramaya. Kilitli kapıları bir çoğu güvenlikte bulunan anahtarlarla açarsınız. Yoksa nerede olduğunu sorarsınız, kesinlikle size söylerler. Anahtarlarla açarak odalara girersiniz. Aramanız bitti mi? Güzel. Oradaki TV sorumlularıyla ve avukatlarlarla ortak bir zabıt tutarsınız. Varsa bir suç yazarsınız, yoksa “pardon” dersiniz. Sonra da çıkar gidersiniz.  

Böyle yapmadınız. 200 polisle düşman kampına saldırır gibi hareket ettiniz. TV çalışanlarını esir ettiğiniz düşman gibi kelepçelediniz. Dört saat onlara kelepçe işkencesi yaptınız. Kapıları kırdınız. Elektrik kablolarını kestiniz. Kestiniz de neden kestiniz? Fransa size kabloları kesin mi dedi? O kabloların enerji hatları olduğunu bilmiyor musunuz? O kablolardan gizli ve öldürücü akımlardan mı korktunuz? Binada tahribat yapma emri mi almıştınız?

Yoksa bu marifeti Türk devletine şirin görünmek için mi yaptınız?

Şirin görünmek için yaptınız.

Türk devletinin Kürt gerillası ve halkının direnişi karşısında içine düştüğü çukurdan çıkmak için yeniden suratını NATO’ya dönmek zorunda kaldığı günlerden beri Avrupa devletleri, şu aralar Fransa, günahları kadar sevmedikleri Erdoğan’ı, onu yeniden NATO’ya dönmek zorunda bırakan Kürt halkına karşı yaptıkları insan haklarıyla ve basın özgürlüğü ile bağdaşmayan saldırılarla mükafatlandırma yolunu tuttular. Aktivistleri tutukluyor, dernekleri basıyor, devletlerine sığınan insanları yeniden Türkiye’ye gönderiyor, onların işkenceye uğramasına ve tutuklanmasına sebep oluyorlar. En sonunda da bunların hepsini yapan Fransız devleti adına savcının birinin emriyle Kürt halkının sesi olan TV binalarını tahrip ediyorlar.

Uluslararası komplonun suç ortakları, geçtiğimiz Ekim ayından bu yana dur durak bilmeyen “Öcalan’a özgürlük ve Kürt sorununa çözüm” ve “Jin Jiyan Azadî” diyen Kürt halkının, yalnız onların ve dostları Türklerin değil, sayıları her geçen gün artan kendi vatandaşlarının, Fransız senatörlerinin, Alman parlamenterlerinin, belediye başkanlarının, sendikaların, Nobel ödüllü akademisyenlerinin, sanatçılarının, genç, kadın kendi milletlerine mensup evlatlarının Paris’te, Köln’de ve Avrupa’nın bütün alanlarında yaptıkları muazzam barışçı gösterilerinden korkuya kapılan Erdoğan’a, tıpkı bir zamanlar Hitler’e verdikleri utanılacak tavizlere benzer tavizler veriyorlar.

Erdoğan bu tavizleri cebine koyuyor ve bir yandan İsrail’le ticarete devam ederken, diğer yandan İslam dünyasında anti-semitik damara hormon aşılarcasına, selefi Hamas’la kucaklaşıyor. Bunun biricik anlamı, Avrupa kıt’asında milyonlarca Müslümanın saflarında DAİŞ’çi insanlık düşmanlarını, tıpkı mülteci şantajı gibi, bir şantaj unsuru haline getirmektir. “Kapıları açar beş milyon mülteciyi üstünüze salarım” diyen faşist Erdoğan, Hamas’ın koruyuculuğunu yaparak, Avrupa’yı yeri geldiğinde “dinci terörle” korkutmanın yollarını arıyor. Mültecilerin anahtarı da, teröristlerin ve hatta eroin baronlarının anahtarı da onun cebinde sizin verdiğiniz tavizlerle iç içe duruyor. Siz Televizyon kapılarını kırıyorsunuz ya, O size, “üstüme varmayın, kapılarınızı mültecilerle, terörist DAİŞ’çilerle kırarım, çocuklarınızın damarlarına eroin şırınga ederim" diyor.

Siz ne yapıyorsunuz? Yeri Uluslararası Ceza Mahkemesi olan diktatörü, tıpkı dünya savaşına çeyrek saat kala Avusturyalıların, Çeklerin, Slovakların sırtından yatıştırmaya kalktığınız gibi, Kürt’ün sırtından yatıştırmaya kalkıyorsunuz. Hele şu Fransa… Savaşın eşiğinde Türk devletini müttefiklerin safına çekerim diyerek Suriyelilerin sırtından Hatay’ı Türkiye’ye hediye etmenin cezasını Türk devletinin Stalingrad savaşına kadar Nazilere yaptığı yardımların da yüzünden çekti.

Tarihinizden ders alın. Sakın Hitler güçlüydü, Erdoğan nedir ki demeyin. Üçüncü Dünya Savaşı’nın içindesiniz. Ummadığınız taş baş yarar. Şimdi Kürt’ün kanını dökmesine yardım ettiğiniz diktatörün, daha dün Rusya’dan S.400’leri aldığını, Avrupa’ya, Amerika’ya demediğini bırakmadığını, ülkelerinizde Diyanet İşleri’nin imamları cemaatleri arasında muazzam bir casusluk şebekesi kurduğunu ne çabuk unuttunuz. Şu anda Türk devlet bürokrasisinde 2016 çakma darbesiyle hepinizin üye olduğu NATO generallerini ve albaylarını, hatta astsubaylarını, hatta Harbiye öğrencilerini hapse atan, hepinizin, hatta dini lideriniz Papa’nın bile can ciğer kuzu sarması olduğu Gülen Cemaati’ni kırıp geçiren Batı düşmanı, “Rusya’yla, Çin’le, İran’la ittifak kuralım” demiş olan darbeci askerlerin hakim olduğunu bilmiyor musunuz?

Ülkelerinizde yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğu dinine bağlı Müslümanlardır. Ama bu Müslümanlar politik hayatlarında Alevilerle, Süryanilerle, Ermenilerle, Greklerle, Êzîdîlerle, Türkiye’de ne kadar etnik grup varsa hepsiyle çok dinli, çok mezhepli, çok etnili ve çok kültürlü demokratik ulus içinde birleşiyor ve demokratik, özgürlükçü yenilmez bir laik ve barışçı güç haline geliyor. Kıt’anızda milyonlarca Müslüman halk içinde, dinci demagojiden etkilenmeyecek yegane güç Kürt halkıdır. Erdoğan’ın kışkırtmaları her Müslüman’ın bilincini bulandırır, bir tek Müslüman Kürtlere zırnık etkide bulunamaz. Şöyle diyeyim: Yarın ya da ertesi gün İran’la savaşa tutuşursanız, İslamcı kalkışmalara, bunların arasındaki Daişçi teröristlere karşı Müslüman halkları “Üçüncü Yol’a”, yani barışa ikna edebilecek yegane güce bugün yaptıklarınızdan dolayı yalvar yakar olacaksınız.

Sizi hayretle izliyoruz. Soruyoruz, Kobanî’de DAİŞ’i ezen ve sizin başkentlerinizde oluk oluk dökülen kanları durduran YPJ gerillası kadınların gülen yüzlerini ne çabuk unuttunuz?

Biliyoruz, devletsiniz. Her devlet gibi nankörsünüz. Şimdi yaptıklarınız, Paris’te can veren Sakinelerin kanını döken Türk devletiyle suç ortaklığınızın itirafıdır. Sizden her şey beklenir.

Beklenir ama, Kürt halkı sizlerin halklarıyla, bundan böyle yapacağınız bütün provokasyon ve saldırılara karşı yıkılmaz bir direniş duvarı örüyor. Size rağmen Avrupa Konfederal Ortak Vatan, Avrupa halkları Demokratik Ulus yolundadır. Haberiniz olsun.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.