Kanlı paranın iki yüzü: Netanyahu ve Erdoğan

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • İsrail ve Türkiye şu anda birbirlerinin soykırım suçlarına, kendi suçlarını örtbas etmek için, şahitlik ediyorlar. İsrail, Türk devletini Kürtlere karşı soykırım suçu işlemekle suçluyor, Türk devleti de İsrail’i Filistin halkına karşı soykırım suçu işlemekle suçluyor. İkisi de doğru söylüyor.

Ortadoğu’nun iki temel sorunu: Kurdistan ve Filistin.

Böyle iki çözümsüz sorunun varolduğu Ortadoğu ise bütün devletlerin doğrudan ya da dolaylı burnunu soktuğu dünya savaşının “savaş meydanı.” Ama Ortaçağ’ın savaş meydanları gibi kuş uçmaz, kervan geçmez bir meydan değil. Kullandığın silah ok, mızrak, mancınık değil. Öldürdüğün her insan da asker değil. Değil oğlu değil. Çöllerinde bile insanlar yaşıyor. Ve topraklarından enerji hatları geçiyor.

Hangi devletler bu savaş meydanında doğrudan savaşıyor?

Ortadoğu’nun iki temel sorunu var dedik ya. İşte o iki sorunu kuruldukları yıldan beri azdıran, çözümsüz bırakan İsrail ve Türkiye devleti, dünya savaşındaki, Rusya ve Ukrayna devletlerini Ortadoğu’da savaşmadıkları için saymazsak Filistin’de ve Kurdistan’da savaşıyor. Diğer bütün devletler “vekaletçi”. Gizli savaşmakta. Ortadoğu savaş meydanındaki iki devletten İsrail 1948 ve Türkiye 1924’ten beri birbirleriyle değil, aynı anda Filistinliler ve Kürtlerle savaş halinde.

Demek ki Ortadoğu’nun aynı zamanda iki temel sorunu İsrail ve Türkiye.

Pek güzel. Devam edelim: Bu iki ülke birer “yalnız kowboy mu?” Öyle olaydılar Ortadoğu halkları çoktan onları hizaya getirirdi. Arkalarında dünya kapitalizmi var. NATO var. ABD var. AB var. Var oğlu var.

Var olmasına var ama, ne Filistin’in Arap halkı, ne de Kurdistan’ın Kürt halkı bu iki savaş makinası devlete karşı teslim bayrağını çekmiyor. Biri 1948 yılından beri, diğeri 1924 yılından beri savaşıyor.

Yani bu iki halk küresel ve bölgesel emperyalistlerin karşısında ayakta.

Öyle olunca bu küresel ve bölgesel emperyalistler ne yapıyor? Dünya görüşleri ve savaş yöntemleri birbirleriyle taban tabana zıt olsa da Filistin’de HAMAS’ı, Kurdistan’da PKK’yi terör örgütü ilan ediyor.

Bir parantez açalım: Adına layık bir terör örgütüne, yani birkaç binlik, profesyonel savaşçıya sahip, kitle tabanı olmayan, düşman bildiği devletin sivil halkını terörize etmeyi amaçlayan bir örgüte terör örgütü dediğiniz zaman, sadece onu hedef almış olursunuz. Hedefi yok etmeniz mümkündür. Şimdiye kadar hiçbir gerçek anlamda terörist örgüt uzun bir zaman ayakta kalamamıştır.

Ama kendi halkının desteğini almış, kitleselleşmiş, kendi halkıyla bütünleşmiş ve toprakları işgal edilmiş, o nedenle savaşan silahlı bir örgütü terör örgütü ilan ettiyseniz, işte İsrail ve Türkiye’nin yaptığını yaparsınız. O örgütü var eden ve destekleyen halkları düşman ilan edersiniz, onları topraklarından sürersiniz. Kitlesel kırıma uğratırsınız, yani soykırım suçunu işlersiniz. Onların vatanlarını yok etmek için, onların vatanlarına “teröristan” dersiniz. Böylece yok edeceğiniz hedef Hamas ve PKK olmaz, Filistinlinin vatanını ve Kürtlerin vatanını yok etmeye kalkarsınız.

İsrail ve Türkiye şu anda birbirlerinin soykırım suçlarına, kendi suçlarını örtbas etmek için, şahitlik ediyorlar. İsrail, Türk devletini Kürtlere karşı soykırım suçu işlemekle suçluyor, Türk devleti de İsrail’i Filistin halkına karşı soykırım suçu işlemekle suçluyor.

Elhak, ikisi de doğru söylüyor.

Geçtiğimiz gün Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye’yle Dolmabahçe Sarayı’nda kucaklaştı. Ardından da İsrail ve Türkiye Dışişleri Bakanlıkları yukarıda söylendiği gibi, birbirlerinin suçlarına şahitlik etti. İsrail Dışişleri Bakanı Katz şöyle dedi: "Müslüman Kardeşler: Tecavüz, katliam, cesetlere saygısızlık, bebek yakma. Erdoğan utanmalısın". Başında Fidan’ın bulunduğu Türk Dışişleri de şöyle dedi: "Utanması gereken, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 35 bine yakın Filistinliyi katleden İsrailli yetkililerdir."

Bu iki devletin başında Netanyahu ve Erdoğan gibi ikisi de suçlu ve ikisi de yargı önüne çıkma korkusuyla iktidarda zorla kalmak için her türlü mel’aneti yapmakta. Netanyahu da Erdoğan da ülkesinin faşistleriyle koalisyon halinde halk çoğunluğuna rağmen iktidarda kalmak için kendi ülkelerinin hukukuyla kavgalı. Al birini ötekine vur.

Bir başka benzerlikleri daha var. Artık ikisinin de bu kokuşmuş yüklerini onlara Kürt ve Arap halklarına karşı işledikleri suçlarda yardım eden ABD ve AB taşımakta zorlanıyor. Desteklerini devam ettirseler de, örneğin Biden hem Netanyahu’yu, hem de Erdoğan’ı frenlemeye çalışıyor.

Neden?

Çünkü Netanyahu Filistin’de ve Erdoğan da Kurdistan’da batağa saplandı. Hem Filistin halkı, hem de Kurdistan halkı dünya çapında her ikisini köşeye sıkıştırdı. Böylece birbirlerini “katillikle” suçlayan, birbirlerinin suçlarını tastamam doğru olarak niteleyen bu ikili, sonunda Batı dünyası için taşınmaz bir yük haline geldi.

Geldi ama, Batı dünyası bu ikiliyi silkelenip sırtlarından atmak yerine, onların ağırlığını hafifletme yolunu tutuyor. Mesela Netanyahu faşist siyonistlerle ve Erdoğan faşist ülkücülerle koalisyonlarını bozsa her ikisi de Batı için taşınabilir hale gelecek.

Güncel gelişmeyle ilgili yazımız buraya kadar.

İlkesel konumuza ise birkaç satırla değinerek yazıyı bitirelim:

Filistin halkıyla Kurdistan halkının mücadelesi birbirinden farksızdır. İkisinin de mücadelesi meşrudur. Hamas da PKK de terör örgütü değildir.

Ancak Filistin halkının Gazze’de desteklediği Hamas ile Kürt halkının tüm Kurdistan parçalarında, Türkiye metropollerinde ve dünya ülkelerinde desteklediği PKK birbirinden farklıdır. Hamas’ın Ortadoğu halklarına sunacağı bir programı yoktur. İzlediği savaş stratejisi kesinlikle Ortadoğu barışına hizmet etmemektedir. Hamas iki savaş kampına ayrılan küresel ve bölgesel emperyalistlerin karşısında Üçüncü Yol’u izleme yetenek ve gücünde değildir. Dünya görüşü İslami fundamentalisttir. Ortadoğu’nun ve Dünya’nın Müslüman olmayan halklarıyla Demokratik Ulus içinde barış perspektifinden mahrumdur. Aynı zamanda İslam dünyasında Alevi ve Şiilerle mezhep ihtilafı içindedir. Şu ana kadar Kürt halkı Filistin halkıyla güçlü bir dayanışma içinde olduğu halde, Hamas Kürt-Arap kardeşliği adına ciddi bir adım atmadığı gibi, geleceğini Kürt düşmanı Erdoğan iktidarının yanında görmektedir.

Sanıyorum, PKK’nin Konfederalizm, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Ulus, aşağıdan yukarıya demokratik laiklik ve Üçüncü Yol programı hakkında konuşmama gerek kalmamış olmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.