Kıssadan hisse çıkarmak

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Ne de olsa Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız. Evinin önü karanlık diye orada kaybettiği anahtarını kandille aydınlatılmış bir sokak ötede aramasını “devrimci taktik” sanmışız. Kıssadan hisse: Anahtarı nerede kaybettiysen orada arayacaksın. “Ama kaybettiğim yer karanlık” demeyeceksin.

Gerek Türkiye’de ve gerekse Kurdistan’da (artık hepimiz TC sınırları içinde iki vatan olduğunu anlamış bulunuyoruz) çözülmesi gereken ortak çelişki AKP-MHP-Ergenekon diktatörlüğü ve onun Kürt düşmanı savaş politikası ile demokrasiden ve barıştan yana olan güçler arasındadır. Bu da her iki ülkedeki demokrasi güçlerini geniş bir ittifak içinde birleştirme imkanı verir.

Buna karşılık Türkiye’de temeldeki çelişki tekelci-bölgesel emperyalist oligarşi ile işçi sınıfı ve emekçi halk arasındadır. Kurdistan’da ise temeldeki çelişki, bölgesel emperyalist sömürgecilikle Kürt ulusu arasındaki çelişkidir.

Aradaki bu fark Türkiye’de ister Kemalist olsun, ister İslamcı olsun her türlü “milliyetçi ya da ümmetçi birlik” demagojisine karşı sınıf mücadelesini esas alan politik stratejiyi ve buna dayalı programı gerekli kılar. Buna karşılık Kurdistan’da ise Türk devletinin işbirlikçileri dışında “Kürt ulusal demokratik birliği” stratejik ve programatik hedeftir.

Bu farka karşılık, Türkiye’de tüm emekçi sınıflar, Kurdistan’da ise tüm Kürt ulusu Türk bölgesel emperyalizmine karşı mücadele ettikleri için, her iki ülkedeki mücadele özünde aynı sınıfa karşı sınıf mücadelesi karakteri taşır.

Nihai hedefe gelince yalnız Türkiye’de ve Kurdistan’da değil, bütün kapitalist ülkelerde nihai hedef kapitalizmin tasfiyesi ve sosyalizmin kurulmasıdır. Sosyalizm anlayışları arasındaki farklar amaç ortaklığını geçersiz kılmaz. Bu farkların devrimci süreç tarafından giderileceği ise Marksizmin bilinen tezidir. Bugünden "kavgaya" gerek yoktur. Sosyalizme giden yolda anlaşmak esastır.

Bu genel çerçeveden hareketle yaşadığımız topraklardaki somut durum şudur: PKK Bakur Kurdistan'ında Kürt ulusunu Apocu program temelinde birleştirmiştir. Bir tarafta KCK içinde birleşen en geniş yurtsever toplum, diğer tarafta kendilerine ne derlerse desinler Türk devletinin işbirlikçileri var. Buna karşılık Türkiye’de asıl çelişkinin sosyal güçleri, işçi sınıfı ve geniş emekçi kitleler sınıfsal birlikten yoksundur. Konfederal devrimci sürecin ana meselesi de burada yatıyor. İki ülke, yani Türkiye ve Kurdistan’da devrimci süreç eşitsiz gelişti. Kurdistan devrimci sürecin merkezine dönüştü. Buna karşılık Türkiye, sistem içi partiler ve bunların temsil ettiği egemen sınıf zümreleri arasındaki çelişkilere rağmen, hala konfederal devrimci sürece düşman unsurların etkisi altında.

31 Mart seçimleri henüz bu tabloyu nitel olarak değiştirmiş olmasa da, bir değişim ihtimalini güçlendirdi. Eğer CHP Türkiye’yi krize sürükleyen savaş politikasına karşı açık bir tutum alırsa, konfederal devrimci süreç Türkiye’de de umulmadık şekilde güçlenebilir. Şu ana kadar solun önündeki en büyük ideolojik barikat klasik CHP'nin sahte solculuğu olmuştur. CHP’nin kendi örgütsel iç dinamikleriyle böyle bir değişim gücü haline gelmesi mümkün değildir. CHP seçmeninin baskısı değişim imkanı yaratabilir. Görev Türkiyeli sosyalistlere düşüyor. Yoksulluktan, adaletsizlikten, hırsızlıktan şikayetçi olan, bu nedenle CHP’yi birinci parti yapan, ancak şikayet ettiği olguların temel sebebini, yani Kürt halkına karşı savaşın çoklu krizlere yol açtığını henüz kavramaktan uzak olan Türkiye halkına bu gerçeği kavratmak için DEM Parti ve onun Türkiye solunu temsil eden bileşenleri büyük önem taşıyor.

Geçtiğimiz gün PKK Yürütme Kurulu Üyesi Duran Kalkan Medya Haber televizyonunda yaptığı konuşmada, konumuzla ilgili şunları söyledi:

“Büyük çoğunluk aslında bir arayış içerisinde. AKP-MHP faşizminin yarattığı Kürt düşmanlığı ve savaş politikaları sonucunda ortaya çıkan ekonomik kriz nedeniyle yaşayamaz durumda. Açtır, bir çare arıyor. Büyük baskı var, terör var, nefes alamıyor insanlar. Yani toplumlara bu götürülürse Türkiye'nin her yerinde insanlar bilinçlendirilebilir, örgütlendirilebilir. Karadeniz'de olabilir, Orta Anadolu'da olabilir, her yerde olabilir. Olmaz denilen yerlerde yaşanan olaylar, ortaya çıkan sonuçlar nedeniyle olabileceği açığa çıktı. O halde demokrasi güçleri DEM Parti, diğer partiler,  Emek ve Özgürlük İttifakı’nı, geniş bir barış ve demokrasi hareketini Türkiye'de geliştirmeleri lazım. Kurdistan'da zaten bir sistem var. Orada halk kendi işlerini yürütüyor. Onların içinde hareket etmek marifet değildir. Önemli olan yeni alanlara gitmek, açılımlar yapmak, farklı görüşte olan insanları doğruya çekmek ve onların içinde propaganda, eğitim yaparak, onlara özgürlükçü demokratik düşünceleri kazandırmak...”

Ben bu sözlerden hareketle diyorum ki, biz Türkiyeli sosyalistler devrimci sürecin kapısını açacak anahtarı İstanbul’da, Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz’de, Orta Anadolu’da, yani Türkiye’de kaybettik, şimdi oralar karanlık olduğu için, kaybettiğimiz anahtarı devrimci sürecin ışığıyla aydınlık olan Kurdistan’da arıyoruz.

Ne de olsa Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız…

Ama sanki Nasreddin Hoca’yı da pek anlamamışız; Onun yapmayalım diye bilerek yaptıklarını, mesela evinin önü karanlık diye orada kaybettiği anahtarını kandille aydınlatılmış bir sokak ötede aramasını “devrimci taktik” sanmışız. Kıssadan hisse çıkartmayı öğrenme zamanıdır.

Kıssadan hisse: Anahtarı nerede kaybettiysen orada arayacaksın. “Ama kaybettiğim yer karanlık” demeyeceksin.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.