Ulusolculuğun yeni tonu: TİP

Hasan KILIÇ Haberleri —

  • Siyasetin kurucu kodlarının içinde yuvalandığı temel açılara TİP’in gözüyle baktığımızda işçi sınıfı birkaç ajite ve yüksek sesle ifade edilen sözden ibaret, ulusalcılık ise rafine bir bakış açısı olarak öne çıkıyor.
  • TİP Genel Başkanı’nın 1923 yılını bir devrim olarak görmesi, bir politik cehalet göstergesi değilse ancak utanç vesikası olur.
  • TİP, devrimci-demokrat hedeflerle başladığı serüvenine ulusolculuğun yeni bir tonunu üretmek ve bu tonla boyanmak için gösterdiği çabayla devam ediyor.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) sol popülizm ile re-Kemalizm arasında salınıp dururken, ulusalcı damara su taşıyan ya da daha doğru bir ifadeyle ulusalcı damardan kendi bedenine kan çekerek canlanmaya çalışan bir politik tutuma savrulmaya devam ediyor. TİP’i solculuktan uzaklaştırıp ulusalcılığa yaklaştıran pragmatist tutum giderek yapısal bir hal alıyor. TİP içerisinde temsil edilen sol popülist damar giderek görünmez olurken, re-Kemalist akım öne doğru çıkıyor.

14 Mayıs seçim sonuçlarına kabaca bakıldığında bile aldığı oyları çoğunlukla kültürel hegemonyası güçlü orta-üst sınıftan alan “işçi partisi” filizlendiği sosyolojik zemine uygun siyaset üretme ivmesini artırıyor. Kültür ve yaşam biçimiyle siyaset arasındaki ilişkiyi, toptancı bir özdeşleştirme tornasından geçirerek, işçi partisi olma vasfından “yaşam biçimi kaygıları” taşıyan bir parti karakterine bürünüyor.

TİP’teki bu gidişat, onun tarih kavrayışı, Kürt halkına yönelik yaklaşımı ve siyaset üslubu gibi konularla birleşince ulusalcılıkla arasındaki mesafeyi kısaltıyor. TİP’in Mustafa Kemal’i Türkiye halkının Kurtuluş Savaşı’na önderlik eden kişi olarak kabul etmesi, meseleye cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde başına her türlü mezalim getirilen Ermeniler ve Kürtlerin lensleriyle baktığımızda, solculuk adına bir trajedi yeşeriyor ve TİP’in ulusalcılıkla ense hizasındaki yakınlığını gösteriyor.

Özcesi siyasetin kurucu kodlarının içinde yuvalandığı temel açılara TİP’in gözüyle baktığımızda işçi sınıfı birkaç ajite ve yüksek sesle ifade edilen sözden ibaret, ulusalcılık ise rafine bir bakış açısı olarak öne çıkıyor. Söz konusu temel açılara göz ucuyla baktığımızda TİP’in ulusolculuğun yeni bir tonunu temsil ettiği açıkça görülüyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı bileşeni olmasına rağmen Kürt meselesi ve demokratik çözümü ile Kürt meselesindeki kaynaklı hak ihlalleri ve ihlali aşan pratikler hakkında çekingen tavır dikkat çekicidir. Kimi zaman Kürt siyasetçiler dile getirilmesine rağmen görmeme-bilmeme-duymama şeklinde gelişen tutum tam bir Türklük Sözleşmesi şeklinde kendisini gösteriyor. Türklük Sözleşmesi’nin kendisini solda konumlandıranı da sağcı olduğunu kabul edeni de ortak eksen olma özelliği, TİP’le birlikte bir kez daha anlam kazanıyor. Biraz tefekkür edilse Kürt meselesinin kurucu bir mesele olduğu ve 1923’ün modern dönemde Kürt’e yazılan fermanın başlama yılı olduğu apaçık ortada.

TİP’li “seçilmiş” kişilerin Cumhuriyet tarihi okumasıyla yurtsever-demokrat-devrimci tarih okuması arasındaki mesafe farkı kuşkusuz ki, Amed ile Ankara arasındaki mesafeden daha fazla. TİP Genel Başkanı’nın 1923 yılını bir devrim olarak görmesi, bir politik cehalet göstergesi değilse ancak utanç vesikası olur. Bu toprakların artık üzerine konuşulmaya değmez fikri gerçekliğidir: Kemalizmin güçlü eleştirisini içermeyen tek bir fikir bile demokratik olamaz, solcu ve devrimci olamaz.

Yine TİP’in kamuya yansıyan temsillerine sinen “maskülen” tavır, yıllarca sömürge altında yaşamış toplumun kolektif hafızasında “beyaz adam”a dair ne varsa yeniden canlandırmaya yetiyor. Nitekim TİP’li bir “seçilmiş”lerin sol kabadayı tavırları ve siyasi söylem ile gürültü çıkarmak arasındaki ayrımı silikleştirmeleri her an görünür olacak bir maskülenlik içeriyor. Nitekim sorunsallaştırdığı siyasal meseleler, seslenmek istediği kitle, mensuplarının sınıfsal-sosyolojik kökenlerine baktığımızda “beyaz adam” olmama kaygısını taşımadıkları, bilakis belli bir konfora yaslanarak “beyaz adam” olmaya devam ettiklerini rahatlıkla ifade edebiliriz.

TİP, devrimci-demokrat hedeflerle başladığı serüvenine ulusolculuğun yeni bir tonunu üretmek ve bu tonla boyanmak için gösterdiği çabayla devam ediyor. Politik ekonominin diliyle ifade edersek, kriz dönemlerinde böylesi patolojik (başladığı yer ile geldiği konum arasındaki fark açısından) serüvenlerin olması normaldir. Ama taşlar yerli yerine oturunca TİP’e dair hafızada kalan tek şey, beyaz üstünlükçü çizgiyle ne kadar barışık olduğu gerçekliği olacaktır. Bu ülkenin ezilenleri ve siyahlarını bugünlerde TİP’le karşılaştıklarında dehşete düşüren şey de bu beyaz üstünlükçü çizgideki ısrarlarıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.