Türk halkının 'itibarlı' Recep’i Amerika’da

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Üzerinde durulması gereken, eli kanlı bir işgalci, Kürtlere zulmü tutku haline getirmiş bir diktatörün, Amerika’da itibar araması da değil. Orada yüz bulmadı. Amerikan yönetiminden, yüzüne bakan çıkmadı. Ama yine de asıl mesele, bunun Batı dünyasında, hala elini sıkacak birilerini bulmasıdır. 

Karadeniz şeridinin bir “Kanunsuz Recebi“ vardı. Ona “Berbat Recep“ diyenler de vardı. Topal Osman’dan sonra, Atatürk’ten icazetli en kanlı eşkıyaydı. Müslüman ve Türk olmayı kabul etmeyen soydaşı Rumları, “vatana ve de Türklüğe hizmet tertibinden“ soyup canlarını alıyordu.

Kanunsuzdan sonra, “Recep boşluğu“ oldu, Rum ellerinde. Derken yıllar sonra bir başka Recep zuhur etti ki, “Kanunsuz Recep kim“ ki, kendisi “kılıcının pasını düşman kanıyla silen Türk“e yakışan biri ve göz koyduğunu mutlaka alan. Bu yüzden itibarı kendinden menkuldu. Yani çakma.

 Ardında, mahkemenin şıngır da mıngır sürüklenen dolandırıcılık ve kalpazanlık dosyaları ile Türk tipi demokrasi alanlarında yalan dolan üzere taklalar ata ata gücü ele geçirmeyi başarandı.

Sonrası ise masallardaki gibiydi. Kürtlerin “pexas“ dedikleri Recep, emredince suların durduğu, yağmurların kesildiği masal devi olarak beliriverdi. Karşıtlarını tehditle, yandaşlarını da öbür dünyanın nimetleri vaadiyle sindirip engelleri yana, geriye ite ite ilerledi. Atak içinde, darbe atakları tazeleyerek tırmandı. İlk hamlede, “sanık ayağa kalk“ diyerek, belediyede yaptıklarını hesap soran mahkeme dosyalarını “kemale“ bağladı. İslam usulu 40 tas suyla yıkanmış arcaklaşmış olarak kolları sıvadı. Ataklar içinde, sessiz darbeler tazeleyerek koskocaman ülkeyi, özel çiftliğine dönüştürdü. Artık kimsenin “çaldı, malı götürdü, peşine düşün lan“ demesine gerek yoktu. Yani köpekler bağlı, kendisi serbestti. İstediğini ve dilediği kadarını alıyor zenginleşiyordu. Canı şu kıyıya yazlık, bu tepe yere kışlık saray kondurmak mı istiyordu, bir tarihi mirasa mı çökmek istiyordu, Kürtçesiyle kaş altında bir “aur“u (bakışı) yeterliydi. Ve de saray sayısı arttıkça ahalisi nezdinde “itibarı“ yükseliyordu. Evet önemli olan itibar, gerisi fasa fisoydu. Her Türk büyüğü Ermeni’nin, Rum’un, Yahudi ve Kürt’ün malı ve mülküne çökme ile itibarlılaşmamış mıydı?

Türkün itibarlılaşma hikayesi başka konu, o orduların baş komutanı, polislerin baş komiseri, adaletinin de reisiydi. Buyurduğunda, canlar düşüyor, ayakta kalanlar çürümek üzere zindanı boyluyor, yandaşlar ise “ihya“ oluyordu.

Ve öne konanı hapur da hupur yiyor, parmaklarını da yalıyordu. Oysa yediklerinde Kürtlerin kanı vardı. Gören gözler için, saraylarının duvarları, sıçrayan Kürt kanıyla belek belekti. Ötede yurdu çalınmış, anasız, babasız bırakılmış bebekler, çocukların feryadı, bu kanlı duvarlarda kırılıp geri dönüyor, evren boyunca yankılanıyordu. Kanlı el saraylarında, “Binbir Gece“ masallarındakini andıran görgüsüz debdebe diz boyu idi.

Ve o, geçen hafta kendisine yakışan“itibarı“ olan zırhlı makam araçlarını, korkularını yenmek için gölgesini üstünde eksik etmediği koruma taburlarını ve alkışçıları, soytarılarını yüklendiği bir uçak filosuyla Amerika’ya indi, itibarlı Recep.

Halkı onu, Amerikan PBS televizyonunda seyretti. Kadın gazetecinin “Selahattin Demirtaş ve Osman Kavalayı içeride susturmaya mı çalışıyorsunuz?“ Gizleyemediği bir öfkeyle karşılıyor ve “Bu sizi neden ilgilendiriyor“ diyordu. Sonra ekliyordu:

“Demirtaş teröristtir. Kavala da göstericilerin finansörü.“

Oysa, dünyanın gözü içine baka baka yalan söylüyordu. Emrindeki mahkemelerin bile bu yolda bir kararları yoktu.  Demirtaş ve arkadaşları Kürtlerin sevdiği evlatları olduğu için, diktatör tarafından içerde çürütülmek üzere esir alınmıştı. Kavala da namuslu bir aydın olduğu için...

Öte yandan köle muamelesi çektiği, sokağa çıkıp ona itiraz için, üstüne polis saldırttığı, meydanlarda işkenceden halkı, açlık çekiyordu. Aç insanlar bunalımda birbirini vuruyor, kimileri intihar ediyordu. Amerika gezisini propagandası için kullanıyor, aç insanların parasıyla kiralayıp gezdirdiği araçlarla rejimini övüyordu.

Birleşmiş Millet Genel Kurulu’nun boş sıralarına karşı da, Kayseri mitingi konuşmasını tekrarlarcasına, IŞİD'in sesi kesiliyor, jargonuyla ağzından köpükler saça saça Kürtlere “terörist“ diyor, “İslamo Fobi“ ile suçluyordu. Rus Putin’i parlatan sözlerinden sonra, “bölge barışı“ diyordu. Oysa aynı anda, işgalci olduğu Suriye ve Irak topraklarında eşkıyaca saldırılar tazeliyordu. Pusuya yatmış haydut gibi yolunda giden, işinde gücünde olan Kürtleri havadan bombalayarak can alıyordu. Beri yanda Azerilerle ortaklaşa Karabağ’ı işgal ediyor, kana buluyordu.

Ancak, söylemek istediğimiz bunlar değil. Üzerinde durulması gereken, eli kanlı bir işgalci, Kürtlere zulmü tutku haline getirmiş bir diktatörün, Amerika’da itibar araması da değil. Orada yüz bulmadı. Amerikan yönetiminden, yüzüne bakan çıkmadı. Ama yine de asıl mesele, bunun Batı dünyasında, hala elini sıkacak birilerini bulmasıdır. Acı olan bu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.