Tahran'da zafer gösterisi fendi

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Amerika, kamuoyunun havasını alan bir gösteri yap, kimseye zarar vermeden yerine otur, demiş. Onlar da yaptı. Sonra Tahran'da havai fişeklerle zafer kutlamasına geçildi. İslamcılar birbirine benziyor; işleri de “fend”dir.

Kürt argosunda, entrikacılığın adı “fend”dir. Fend çevirmek, fend yapmak gibi. AKP liderliğindeki Türk-İslam faşizmi de “sevap işleme” oyunudur. Söylenmedik yalan, dolan bırakmadılar. Hayal sattılar. İnsan kanı ve iniltileriyle kalabalıkları uyuttular.

“Sevgili Kürt kardeşlerim” deyip, 50 milyonluk Kürt nüfusun gözlerinin içine baka baka, hatta kimi Kürtleri de yanına alarak “sevabına" Kürtlere gün yüzü göstermeme seferlerine çıkıyorlarlar. “Sana hizmet olmaya geldik” deyip kafası hafif, kalabalıkları soydular. Onlar şimdi, “açım” diye ağlaşıyorlar. Yüzlerine bakan yok.

Bunların, her türlü “fend”ini gördük yani. Bir tek darbe eksikti. Bir yaz günü aydınlığında, ülkeyi topyekun ele geçirip her türlü sesi susturmak üzere, onu da yaptılar. Dijital çağdaydık. Dünya küçüktü. Gün aydınlığında olanları, oturma odalarımızki ekranda seyrettik. İki tank, köşeden çıktı. Geldi. İstanbul’un orta yerindeki köprüde, zınk durdu. Sonra otobüslere doldurulmuş, harp okulu öğrencileri orada boşaltıldı. 19-20 yaşlarında, üniformalı oğlanlardı, bunlar. Ellerinde de tüfek vardı. Durmuş, aval aval etrafa bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Meğer,  haberi yok ama onlar, Fethullah Gülen’in darbeci gücüymüş. Sonra, semada uçaklar göründü. Aynı anda, nereden çıktığı belirsiz kalabalıklar peydahlandı.  Avrupa köy ve kasabalarını soyma ve talana çıkmış, Osmanlı akıncıları ağzıyla “Allahu ekber” diye naralanıyor, yakaladıkları şaşkın “tıfıl” darbecileri, yere yatırıp boğazını kesiyorlardı.

Öte yandan, baştan başa ortalık bir gırtlaklaşma ormanıydı. Kimin, neden ve kimi vurduğu belli değildi. Çok insan şişlenip bıçak darbeleriyle düşürülüyordu. Pek çok kişi kurşunlandı. Sokaklarda pek çok ceset. Kimliği bilinmeyen düşman ile kimliği belirsiz kalabalıklar çarpışıyordu. Başlarında da Reizin “zehir hafiyesi” Hakan Fidan vardı. Ailesi, aşiret, yani soyu, Zilan’da katledilmiş 'Kürt kökenli' Hakan. Başkaca kimsecik yoktu ortalıkta.

 Gırtlaklaşma sürerken, Saray’ın bahçesinden ateşlenen bir füze, karanlığın içinde bomboş ve ışıkları sönük Meclis binasına düşüyor, çatısında delik açıyordu. Orası, ertesi gün dünyaya seyrettiriliyordu. Elçiler getirilip gösterilerek, “Bakın, demokrasimizin mabedini de vurdular” deniliyordu.

Sokaklar kan içinde ama her turşuya maydanoz olan, ülkenin “abdestli efendisi”, Türk'ün “Reiz” babası, Gürcü Recep ortalıkta yoktu. O, Marmaris koyunu saran tepelerin gerisinde, sükunet ve suhulet içinde saklanma hallerindeydi. Başbakanı ve işsiz, mesleksiz armatör Erkam’ın babası Binali Efendi de Ilgaz Dağı'ndaki tünelde sinmiş, kalmıştı.

Reis, gece yarısından sonra Hande'nin telefon ekranında ortaya çıktı. Zafer meydanından dönen Sezar edalıydı. İsa’nın ölüsü başaramamış ama kendisi Marmaris'ten havalanmış, gökten inmişti. “Abdestli” halleriyle ümmetini, vatan ve tabii ki asla inmeyecek bayrağa ve susturulamayacak ezana hizmet yolunda çatışıp “öbür dünyada hurilerle buluşmak üzere şehit” olmaya davet ediyordu.

 Kurtarıcı Recep'i, ertesi gün meydanda kükrerken gördük. Tüm düşman, önceden işaretlenip üstü çizilerek fişlenmiş gibi, insan avı o gün başladı. Düşman unsurlar, elleriyle konmuş gibi evlerinde bulunup toplandı. Mala, mülke çöküldü. Daha önce generallerin yaptığını Recep Reiz gerçekleştirmiş, darbeyle ülkeyi ele geçirmişti. Bunun, başarıya ulaşan bir “fend” olduğu o gün anlaşıldı ama konuşulması yasak...

Aslında yeryüzünün tüm İslamofaşist rejimleri, “fend” topaçlarını çevirmede benzeştir. Hepsi doğrum yeri Mısır olan Müslüman Kardeşler'in (İhvan) gömleğinden türemedir.

İran mollaları, İhvan’ın “Şia” kolundandır. “Fend”de, ötekilerden, hatta Türk İslamofaşistlerden de farklı değildir. Şöyle ki: İsrail, 1 Nisan şakası yaparcasına, İran’ın Şam Konsolosluğunu vurdu. Generallerini öldürdü. Mollalar, bunun üzerine intikam yeminiyle ortaya çıktı. İsrail'i vurma gününü bile belirlediler. Geçtiğimiz Pazar, intikam günüydü. Beklenen oldu. İran medyası, savaş başladı avareleriyle yayına geçti. Sonra gökyüzü görüntülendi. Füzeler akıyor, havai fişekler misali patlamalar oluyordu. İran, en az 300 füze ve drone ile intikam hücumundaydı. Öyle diyorlardı. Hem de Amerika'nın, “ben de varım, yerine otur bakim” uyasına rağmen.

Mollalar, göğün karanlıklarında oynaşan ışıklar bir süre seyredildikten sonra “intikamın alındığı ve savaşın bittiğini” ilan etti. Savaşta, İsrail’in can kaybı yoktu. Bir kız çocuğu yaralanmış, bir askeri üste de hasar oluşmuştu. Hepsi o kadar.

Yaşananların Türk İslamofaşist darbesi gibi “çakma”, yani “fend” olduğu o arada anlaşıldı. Amerika, mollalara kendi kamuoyunun havasını alan bir gösteri yap, kimseye zarar vermeden yerine otur, demiş. Onlar da ne gerekliyse yapmış, zafer ilan etmişti. Sonra Tahran'da havai fişeklerle zafer kutlamasına geçilmişti.

Dedik ya; İslamcılar birbirine benziyor. İşleri de “fend”dir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.