Katilin Kürt öldürme mutluluğu

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Çok mutluydu katil. “Gep“ini doldura doldura, yani avurtlarını şişiren bir keyiflenmeyle, “çok insan öldürdük“ diyordu.

Grip salgını rüzgarının sarsıntısı, “Noel“ tatili trafiği ve gribin yeniden başa sarması yüzünden, yazılara uzunca bir ara vermek zorunda kaldık. Bu arada, barbarlık galerisindeki fokurdama ve barbarın ırkçı taşkınlıkları gelip geçti, zaman köprülerinin altından. Çağın en namlı katili, utanma denilen yüce değerle hiç tanışmamış hırsızın, Kürt öldürmede huzur ile mutluluk arayan katilin son hamlesini de ıskaladık.

Açık bir deyişle katilin, “Kürtleri boğazlaya, öldüre soylarını kurutma mutluluğunu” yaşama maratonunun, tazelenen son etabını da “atladık...“ Çok mutluydu katil. “Gep“ini doldura doldura, yani avurtlarını şişiren bir keyiflenmeyle, “çok insan öldürdük“ diyordu.

Konu açılırken, şöyle diyeyim: Bilginiz dahilinde, yani malumunuzdur, Türklerin devleti, yıllardan beri IŞİD stratejisininin tıpkısıyla, Allah korkusundan azade, yani Allah’ı takmadan ve de insanlıktan utanmadan, Kürtlerin sözüyle “har” olmuş“, kan akıtma hırsından gözlerine ak inmiş kurtlar gibi, Kürtlere saldırıyor. Kürtlerin üç parçasında ayrı ayrı fetih hamleleri tazeliyor, hırsızlık, talan ve mala mülke çökme ile “ganimet“ topluyor, kanda mutluluk arıyorlar.

Bu bir lanetlenmişliktir. Ama yeni değil. En son ve en belirgini yüz yılı aşkın zaman önce Ermenilere, ardından Yahudilere uygulanan büyük lanetlenmedir, bu.

 Bilal’in de anlayacağı anlatımla, o tarihlerde Yahudiler, Yahudi oldukları için kırıldılar. Ermeniler de Ermeni, yani ayrı ayrı bir insan soyu oldukları ve kendileri olarak yaşamak istedikleri için öldürülüp sürüldüler.

Türkler, sonra ölüm ve sürgünlerden kurtulan çocuklarından “saf kan Türk ırkı numunesi“ olarak, Sabiha Gökçen’i yarattılar. Dizi dizi generaller, sayısız öğretmen yetiştirdiler. Atatürk’ü şarkılaştıran Ruhi Su‘yu yarattılar.

Ama kan, ölüm ve inilti sedalarından sonra, kazanca sarmal “uyuyan vicdan”lar uyandı. Ermeni ve Yahudi katillerin kanını dava ettiler. Katilleri lanetleyip “insanlığa karşı ırkçı suç işlemekten” mahkum ettiler. Horulduyarak uyuyan vicdanlarını yıkadılar. “Ak pak ve de has” ettiler.  

Ama o kadardı işte. Barbarlığın şiddetinden taşan yeni ırkçılık suçlarını, mesela Kürtlerin başına gelenleri görmezlikten geldiler. Çünkü kazançları, kör olmalarını gerektiriyordu. Türkler kullanışlı, çıkar bekçileriydi. Düşmanlarına saldırmaya hazır orduydu, mesela...

O nedenle, Kürtlerin kişiliğinde işlenen insanlık suçu karşısında kör oldular. Kulaklarına “mil” akıtılmış gibi sağır durdular. Dilsiz kesildiler.

Ama, insanlıklarını aradıkları, doğumla kazandıkları haklarını isteyen ve bu yüzden ırkçı darbeler altında can veren, zindanda yatan, sürgün yaşayan, işkence altında inleyen Kürtler mazlum, masum ve mağdurken, barbara teslim olmadıkları için suçlu, “terörist” ilan edildiler. Bu da, çıkara sarmal vicdanının son adaletiydi.

İnsanlık davası gören Kürtler, bugün de çıkar dünyasında “terörist“ damgalıdır. Oysa, daha dün kadar yakın olan dünlerde, İslamo barbarlar Türkler ve Katar’ın beslemesi olarak IŞİD (DAİŞ) bayrağı altında Batı medeniyetine karşı hücumdayken, karşı duran tek güç Kürtlerdi.

Kürt savaşçı Azad Cudi’nin yazdığı ve Avrupa dillerinden okunan “Long Shot“ (Keskin Nişancı) adındaki kitabı, Kürtlerin bu destansı savaşını, Kobanê direnişini anlatıyor.

Hayır Kürtler, Batı dünyası takdir etsin diye Kobanê önlerinde, Rakka’da ölmediler. Onlar kimseden beklentileri olmadan ana yurtlarını savundular, onurlarını korudular.

Ama “vefa“ diye, insan oğlunun bir üstün değer yargısı vardır. İnsan istiyor ki, yardım alanlar, dar günde yanlarında olsun. O olmadı.

Güney Kurdistan yerden ve havadan bombalanarak işgal ediliyor. Kürtlerin kanıyla Türk-IŞİD ortaklığından kurtarılmış Rojava’da insanların ekmeği, suyu, barınağı, çalışma, üretme araçları, hastaneler, depo, okullar NATO envanterinde kayıtlı, son icat silahlarla havaya uçuluyor.

Ama vicdanlar bir kere daha uykuda. Çıkarlar bunu gerektiriyor çünkü.

Gelgelelim böyle gelmiş, ama düzen böyle gitmeyecek. 50 milyonluk Kürt halkının henüz bir devleti yok ancak, giderek güç haline geliyor. Onların da müttefikleri olacak. Nitekim ittifak tohumları çoktan, ta Kobanê önlerinde ekilmişti. Boy veriyor, o tohumlar.

Kürtler bugün, haklı ve onurlu savaşlarında  daha güçlü...

* * * 

Selahattin Demirtaş Kürtlerin onur simgesidir

Selahattin Kürt olduğu için, diktatörün rehin alınmış özel esiridir. Yedi yıldır betonların gerisinde, daracık yerde eziyet altında. Ama teslim alamadılar. Geçenlerde çıkarıldığı mahkemede, neden yargılandığını anlatırken “Ben Kürt’üm“ diyordu. “Şeyh Said’in torunuyum...“

Sonra, davasına sahip çıkan Galilei Galileo ve Bruno, ardından darağacına yürürken, cellatlarını mahkum eden Şeyh Said ve Seid Rıza kesiliyordu.

Sonra bir onur duellocusu olarak “mahkum edildiğinde ailesinin üzülmemesini, tersine evin bahçesinde şenlik düzenlemesini“ istiyordu.

Selahattin Demirtaş babası Tahir Bey’i kaybetti. Türk yasalarına göre, cenazesinde bulunma hakkı vardı onun. Ama, elleri kelepçeli olarak, gardiyanlar eşliğinde yürümeyi içine sindirmediği için, cenazeye katılmayı istemedi. Böyledir, Kürt’ün sevgili Selo‘su…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.