"Yumuşama" ve Öcalan'ın özgürlüğü

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Şu anda CHP savaş mı, barış mı sorununda açık bir tutum ortaya koymuş olmaktan çok uzaktadır. Bu partinin yönetimi, eğer tabanından güçlü bir baskı gelmediği takdirde, devletin dış politikasından, dolayısı ile var olan savaş politikasından farklı bir tutum alamaz. O nedenle içi boş iyimserlik havasına kapılmamak gerekir.

İddiaya bakılırsa CHP ile iktidar arasındaki gerginlik vatanı ve milleti feci şekilde tehdit eden bir şeymiş. CHP de vatanı ve milleti bu tehditten kurtarmak için harekete geçmiş. Yani bizi 2015 yılından bu yana dokuz yıldır dokuz doğurtan bu müthiş tehdit üç adam el sıkışıp, birbirlerine tesbih, tabak, bilmem ne macunu filan verince şıpın işi ortadan kalkmış.

Madem öyle bu üç adam iyice yumuşasa, suyu fazla kaçmış hamur gibi cıvıklaşsa, birbirine yapışsa, ayrılığı gayrılığı bir yana bıraksa, tek partide olmasa bile, cıvık hamuru aynı teknede yani ortak hükümette yoğursa daha iyi olmaz mı? Öyle ya, yumuşama milleti de yumuşatacağına göre, hepten cıvıklaşılırsa, kimsenin kimseye yan gözle bakma hali bile kalmaz.  

Sakın bu yumuşama sözünü ettiğimiz cıvıklaşmaya doğru bir hazırlık olmasın.

O halde duruma bakalım.

Üç adam arasındaki gerginlik bu üçü psikiyatrik hasta oldukları için meydana gelmedi. Şimdi de görüldüğü gibi, üçünün de aklı yerinde. Dün birbirlerine “ulan” derken, şimdi “sayın” demekteler. O halde bunları gergin yapan da, yumuşatan da onların dışındaki bir şey olmalı. Bu şey ne olabilir?

Ekonomik kriz ve onun sebebi savaş.

Ekonomik kriz halkı isyan ettirecek raddeye geldi. Ve şimdi krizden çıkış için öyle bir program yürürlüğe girdi ki, eğer devlet zecri önlemler almazsa, az sonra isyan ettirecek radde aşılacak, sokaklar açlık sınırı altındaki milyonlarla dolacak. AKP zayıfladı, azınlığa düştü ve o nedenle bu programı tek başına yürürlüğe koyamaz. Halkı yatıştırmak için programdan vazgeçse Türk ekonomisi çöker. Vazgeçmezse AKP çöker.

AKP seçim öncesinde Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı öyle bir savaş programı yaptı ki, bu program yürürlüğe girdiği anda, İsrail’in başına gelenler Türkiye’nin de başına gelir, savaş dağlarla sınırlı kalmaz, dört parça Kurdistan’ı da aşar, dört parçanın içinde olduğu devletlerin şehirlerine yayılır. AKP zayıfladı, azınlığa düştü ve o nedenle bu savaş programını da tek başına yürürlüğe koyamaz. Programı yürürlüğe koyarsa AKP onun altında kalır, programdan tek başına vazgeçmek isterse bunu da tek başına yapamaz. AKP çöker.

Sistem açmazdadır.

O halde CHP ile AKP arasındaki siyasi gerginliği yumuşatma dışında ellerinde bir başka yol kalmamıştır.

Şu anda, ansızın akılarına mı geldi yoksa “derin ya da sığ devlet” mi akıl verdi, her nasılsa aralarındaki siyasi gerginliği azaltma yolunda adım attılar. Minimum olarak bundan böyle iktidarla muhalefet arasında ekonomik programın ve savaş programının uygulanmasında ya uzlaşmalı bir denge yürütecekler, ya da uzlaşma yetmezse maksimum olarak bu kritik aşamada “Büyük Koalisyona” gidecekler. CHP böyle bir uzlaşma ya da Büyük Koalisyon ihtimalleri hakkında derhal konuşmak zorundadır. Erken seçimi gündemden çıkarmış olması CHP’nin dört yıllık uzlaşma, o işe yaramazsa Büyük Koalisyon yönünde yürüdüğünü şimdiden göstermektedir.

Şimdi soru şudur: Gerek iktidar ile muhalefet arasında uzlaşma ya da gerekse “Büyük Koalisyon” programında anlaşma hangi temelde olacak?

AKP-MHP’nin savaş programında mı uzlaşacaklar? Yoksa savaş programından vaz geçip, barış programında mı?

Eğer CHP rejimin savaş programına eklemlenirse, mutlak bir şekilde onun ekonomik programını da kabul edecektir. Çünkü savaş ve savaş harcamaları devam edecekse, ekonomik krizin yükünü emekçilerin, dar gelirlilerin, esnafların ve çiftçilerin sırtına yüklemekten başka çare kalmayacaktır. İşte o zaman Yılmaz Özdil’in dediği gibi CHP Cumhuriyet Ak Partisi olacaktır.

Ama eğer bu uzlaşma ya da muhtemel bir “Büyük Koalisyon”, savaş programını kaldırır ve yerine barış programını koyarsa, bu durumda ekonomik programı reforme etmek, çok kazanandan çok, az kazanandan az alarak, krizi kapitalizm içinde kalarak da olsa aşmak mümkün olacaktır. O zaman da konfederal devrim mücadelesi sürecektir, ama yumuşamayı barışçı yoldan mücadele olarak anlarsak, asıl yumuşama o zaman gerçekleşecektir.

Şu anda CHP savaş mı, barış mı sorununda açık bir tutum ortaya koymuş olmaktan çok uzaktadır. Bu partinin yönetimi, eğer tabanından güçlü bir baskı gelmediği takdirde, devletin dış politikasından, dolayısı ile var olan savaş politikasından farklı bir tutum alamaz. O nedenle içi boş iyimserlik havasına kapılmamak gerekir. Kürt halkı ve onunla omuz omuza mücadele eden Türkiyeli demokratik güçler, kendi özgüçlerine güvenmelidir. Aynı zamanda 31 Mart seçimlerinde kurulan yerellerdeki CHP-Dem Parti işbirliğini tabanda derinleştirerek, CHP’li yurttaşları savaşa karşı uyarmak ve partilerine barış yönünde baskı yapmaları çağrısında bulunmak için çalışılmalıdır. İyimserlik tuzağına hiç kimse düşmemelidir.

Ancak, böyle bir iyimserlik havası yaymak için dışarıda savaş hazırlıkları ve uygulamaları olanca hızıyla devam ederken, CHP ve AKP, belki Bahçeli’yi de razı ederek içeride kimi “yumuşama” adımları atabilirler. Mesela Abdülkadir Selvi’nin yazıları ve AKP’li Tuğrul Türkeş’in açıklamaları ve daha pek çok belirti sözünü ettiğim ihtimali güçlendiriyor. Bunlar Osman Kavala, diğer Gezi davası hükümlülerinin, bu arada Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasından söz etmekteler ve satır arasından, şu sıralar tezgahlanan DEM Parti’ye karşı kayyım saldırısının yerinde olmayacağını hissettirmekteler.

Arkadaşlarımızın özgürlüğe kavuşması, kayyım saldırısından geri durulması hepimizi kuşkusuz sevindirecektir. Bu adımların atılmamış olması zaten suçtur. Ancak bu adımlar hiç kimseyi boş iyimserliğe yuvarlamamalıdır. Çünkü değerli arkadaşlarımızın salıverilmesi, hatta kayyım yoluna gidilmemesi rejimin savaş programında en küçük bir zayıflamaya bile yol açmayacaktır. Bu programdan vaz geçilmesinin biricik temel koşulu Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşmasından başka bir adım olamaz. Çünkü Öcalan’ın özgürlüğü rejimin hazırladığı savaş programından vazgeçmesi demektir, onlar da biliyor ki Öcalan özgür olduğu gün dört parça Kurdistan’da elli milyon Kürt’ü ve onların dört parçadaki ikiyüz-üçyüzbin kişilik öz savunma güçlerini birleştirir ve bu caydırıcı güç tek bir taş ya da kurşun atmadan savaşın ön cephesindeki dört ülkeyi, Türkiye’yi, İran’ı, Irak ve Suriye’yi, dolayısı ile onlara müzahir olan küresel güçleri Ortadoğu’daki savaştan çekilmek zorunda bırakır.

Özgür Özel’in çizgisi, onun İmralı kapısını çaldığı gün netleşecektir. Çünkü Erdoğan ve Bahçeli ile görüşmenin demokratik ve barışçı alternatifi Önder Öcalan’la görüşmektir.

CHP’li kardeşlerime bu son yazdığım fantastik bir şey gibi görünebilir. Görünmemelidir. Çünkü Genel Başkanınızın görüştüğü Erdoğan Öcalan’la vaktiyle masaya oturmuştu. Partinizin en büyük yanlışının da İmralı ile devletin ve iktidarın müzakeresine karşı çıkmak olduğunu unutmamalısınız. Türkiye İmralı ile müzakere etmemenin acısını çekiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.