Kayyumlar cumhuriyeti

Cihan DENİZ yazdı —

  • Kayyum Kürt illerinde devreye konulan idari bir uygulama değil ama tüm Türkiye için geçerli bir zihniyettir, bir yönetme stratejisidir, bir iktidar olma yöntemidir. Diğer bir ifade ile de, kayyum, iktidar çevrelerinin kullanmayı çok sevdiği kavramla eski Türkiye’deki vesayet rejiminin yerini almış rejimin adıdır.

31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlarla beraber, bir kesimde iktidarın yıllardır takip ettiği otoriter ve totaliter yönelimleri bir kenara bırakıp toplumun iradesine, beklentilerine saygılı, “demokratik”, “özgürlükçü” bir yola gireceği beklentisi ortaya çıktı. Buna inananlara göre, AKP seçimlerde muhalefet karşısında yaşadığı yenilgiden doğru dersleri çıkararak, toplumun verdiği mesajları doğru okuyarak, sözde kendi “kuruluş ayarlarına” dönecek, ilk dönemindeki gibi reformcu bir siyaset izleyecek(miş). Kürt halkının tüm baskı ve tehditlere rağmen kayyum siyasetini boşa çıkaran bir irade ortaya koyması, iktidarın Kürt Sorunu karşısındaki tutumunu değiştirmesine yol açacak(mış).

Türkiye’nin özellikle son yıldır içinden geçmekte olduğu zorlu yılların yarattığı sonuçlar ile içine yuvarlandığı karamsarlık ve çaresizlik yüzünden kurtuluşu kendi öz-gücü ve bu öz gücüyle verdiği mücadelede görmeyenler, çözümü hep başka yerlerden bekleyenler açısından, genelde iktidarın ama özelde AKP ve Cumhurbaşkanı’nın seçimler sonrasında daha özgürlükçü, daha demokrasi yanlısı bir yol izleyeceği ummak normal olabilir.

Tüm bu beklentilere rağmen, seçim sonrası yaşananlar, en iyi tabirle bu “saf” ve “naif” iyimserliğin Türkiye siyasetinin keskin ve soğuk gerçekliği ile yakından uzaktan alakası olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur.

Bu beklentide olanlar en başta mevcut rejimi doğru bir şekilde tanımlayamamaktadırlar. İktidardaki blokun karakterini, yapısını, iç dengelerini, doğru bir şekilde tahlil edememektedir.     

Görmedikleri, görmek istemedikleri en temel nokta mevcut rejimin bir kayyumlar cumhuriyeti olduğu gerçeğidir. İstisnai, olağanüstü bir duruma ait bir uygulama olması gereken kayyum, bugünün Türkiye’sinde basit bir idari uygulamanın çok ötesine geçen bir anlam ve kapsama sahiptir. Dolayısıyla da, kayyum olgusunu sadece Kürt illerinde demokratik siyasetin kazandığı belediyelere anti demokratik bir şekilde valileri veya kaymakamları atamak olarak görmek, “Türk” siyasetinin gerçeklerine gözünü kapamak anlamına gelmektedir.

Kayyum Kürt illerinde devreye konulan idari bir uygulama değil ama tüm Türkiye için geçerli bir zihniyettir, bir yönetme stratejisidir, bir iktidar olma yöntemidir. Diğer bir ifade ile de, kayyum, iktidar çevrelerinin kullanmayı çok sevdiği kavramla eski Türkiye’deki vesayet rejiminin yerini almış rejimin adıdır.

Kayyum, kendini ve kendi iradesini tüm toplumsal kesimlerin iradesinin veya devlet içindeki farklı erklerin kararlarının üstünde gören, onları tanımayan, onlara kendi iradesini ve kararlarını dayatan bir zihniyete dayanmaktadır.  

Ve bu zihniyet tüm Türkiye’de siyasetin, toplumsal yapının her alanına adeta bir kanser gibi yayılmıştır. Bu anlayış, Kürt halkının siyasi iradesini tanımayıp zorla kendi iradesini ona empoze etmeye çalıştığı gibi, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin beğenmediği kararlarını tanımamakla kalmayıp, onu kapatmayı gündeme getirmektedir. Bunun daha sayısız örneklerine her alanda rastlayabiliriz. Siyasetin, toplumsal yaşamın her alanı iktidar tarafından atanmış veya onun adına hareket eden kayyumlar ile olan dolu hale gelmiş Türkiye adeta bir kayyumlar cumhuriyetine dönüşmüştür. Ama bu kayyum rejiminin artık öyle trajik komik bir noktaya varmıştır ki, İyi Parti Genel Genel Başkanı seçimdeki kötü sonuçlar üzerine istifa ettiğini açıkladığında MHP Genel Başkanı Bahçeli, Akşener’in istifa kararından vazgeçerek partinin başında kalması ve “projelerine” katkıda bulunan arkadaşlarının da etrafında olması gerektiğini söyleyebilmiştir. Ki aynı Bahçeli daha önce Cumhurbaşkanı’nın seçim sürecinde AKP’nin oylarının düşmesi üzerine “bu benim son seçimim” şeklinde bir açıklama yaptığında da benzer bir tepki vermişti.

Ama burada en önemli nokta, AKP’nin bu kayyum denklemlerinin neresinde durduğudur. İktidar blokunun yapısı ve iç dengeleri ile eski İçişleri Bakanı ve benzeri “siyasi geçmişleri” ve derin devletle bağları belli birkaç figürün AKP’ye adeta kayyum gibi dahil olmaları düşünüldüğünde, bu aslında cevabı açık bir sorudur. Ama bu, bu köşede AKP, MHP ve kimi eski Ergenekoncular arasında kurulan iktidar blokunun nasıl ve hangi şartlar altında ortaya çıktığına dair yer alan çeşitli yazılarda daha önce belirtildiği gibi, bu bir kez kurulduktan sonra değişmeden devam eden statik bir ilişki değil; tersine tarafların dengeyi kendi lehlerine bozmak için aralarında verdikleri iç mücadele ile sürekli yeniden tanımlanan dinamik bir ilişkidir. İktidar blokunun kanatlarından aynı konuya ilişkin gelen farklı açıklamalar iktidar içi mücadele bağlamında okunmalıdır.         

Buna bağlı olarak da, yazının başında belirtilen beklentilere dönecek olursak, kayyum zihniyetinin iktidar merkezine dışsal değil, tersine onun tüm yapısını ve politikalarını belirleyen içkin bir olgu olduğu gerçeği düşünüldüğünde ve mevcut iktidar dengeleri hesaba katıldığında, böylesi beklentilerin Türkiye siyasetinin gerçekleri ile uyuşmadığı görülecektir.  

Ama bu durum bir kader değildir. Bu denklemi bozacak yegane yol beklentili bir ruh hali içine düşmeden barış, demokrasi ve özgürlüklerin önündeki engelleri ortadan kaldıracak güçlü bir mücadele hattının örülmesidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.