Hapis neresi, yazar kim?

Kültür/Sanat Haberleri —

.

.

  • Bugün 15 Kasım Hapisteki Yazarlar Günü. Türkiye hapishanelerinde en az 107 tutsak yazar mevcut; çoğu da Kürt. Yaklaşık 80 gazeteci de hapishanelerde rehin tutululuyor.
  • Akademisyen Özgür Sevgi Göral’ın İzmir 3 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki bir tutsağa gönderilen “Yaramız Derindir – Hafıza Sahası ve Sömürgeci Afazi” adlı kitabı da disiplin kurulu tarafından yasaklandı.

MIHEME PORGEBOL

Bugün 15 Kasım Hapisteki Yazarlar Günü. Dünyada durumun ne olduğunu bilmeye pek fırsat olmadı ama Türkiye hapishanelerinde bilebildiğimiz kadarıyla en az 107 tutsak yazar mevcut; çoğu da Kürt. Her ne kadar dört duvar ardında, gardiyan gözetiminde tutulmak kastedilse de hapisliği nasıl tanımladığımız önemli çünkü; Türkiye, hapishaneyi yeniden tanımlamamız gerektiğini de hatırlatan bir rejimin hüküm sürdüğü bir ülke. 350 bine yakın fiziki tutsağın bulunduğu bu ülkede birinci, ikinci ve üçüncü dereceden yakınlarıyla birlikte düşündüğümüzde 10 milyona yakın, belki de aşan sayıda bir nüfus etkileniyor hüküm süren bu esaret rejiminden. Yine de yazarlığa dönecek olursak içeride yaklaşık 80 gazetecinin ve en az 107 yazarın tutsak olduğu Türkiye’de dışarıda kalem oynatan hiç kimsenin özgür olmadığını söylemek de yanlış olmaz.

Belki yazarlığı da yeniden tanımlamak lazım. Senelerdir tutsak yazarların listesini bireysel bir çabayla tutmaya çalışıyorum. Verdiğim 107 sayısı da yine kendi belirlediğim kriterlere göre belirlenmiş bir sayı. Ne yazık ki Türkiye ve Kurdistan’da buna tüm toplumu ilgilendiren ciddi bir mesele olarak ele alıp eğilen kimse yok. Ne PEN ne yazar dernekleri ne de yayıncılar birliği…

Listeyi yazarların kişisel haklarını korumak adına elbette paylaşmayacağım kimseyle çünkü, mahlasla yazanlardan tutalım adresinin bilinmesini istemeyen yazarlara kadar birçok hassasiyet bu listenin paylaşılmaması gerektiğini söylüyor bize. Ancak bu listeyi tutarken en belirleyici kriter olarak kişinin yayımlanmış en az bir kitabının olmasını merkeze aldığımı söylemem gerek. Halbuki dışarıda bile yayıncı bulamayan onlarca, belki de yüzlerce yazarın olduğu Türkiye’de yayımlanmaya hazır sayısız metni bulunan sayısız yazar olduğunu düşünebilmek zor değil. Gazete ve dergilere yazanlar, kendi koğuş arkadaşlarına yazanlar, yazıp yazdıklarını yayımlamak için çıkacağı günü bekleyenler…

 

 

Kitaplar da yasak

Başta söylediğime tekrar dönecek olursak: Yaklaşık 80 gazeteci ve en az 107 yazarın tutsak olduğu Türkiye’de dışarıda kalem oynatan hiç kimsenin özgür olmadığını söylemek hiç de yanlış olmaz. Örneğin, bu yılın Nisan ayında bir tutsağa gönderildiği için Aslı Erdoğan’ın “Artık sessizlik bile senin değil” adlı kitabının cezaevi disiplin kurulu tarafından suç unsuru taşıdığı gerekçesiyle içeriye sokulması uygun bulunmadı. Tutsak tarafından buna yapılan itiraz, mahkeme tarafından reddedildi ve kitaba gelen yasak makul bulundu. Daha ilginci ise disiplin kurulu ve mahkemenin, kitabın belli bölümlerinde yer alan ifadelerin Türkiye’yi Nazi Almanya’sına benzettiğini öne sürerek bu kararı vermesi oldu. Karar ve gerekçesindeki ironiyi Aslı Erdoğan şu ifadelerle eleştiriyordu: “Suçlu bulunan yazılar Cizre ve Sur’u anlatan yazılar! Ben cezaevine girdim, insanları diri diri yakanlar girmedi. Yarın belki kitabımı da yakarlar da ama hakikat her zaman bir ses bulur.”

 

 

Yaramız Derindir’e yasak!

İçeride bu kadar tutsak yazar varken dışarıdaki yazarların özgür olamayacağını gösteren bir başka örnek de henüz yaşandı. Akademisyen Özgür Sevgi Göral’ın İzmir 3 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki bir tutsağa gönderilen “Yaramız Derindir – Hafıza Sahası ve Sömürgeci Afazi” adlı kitabı da disiplin kurulu tarafından içeriye alınmadı. Türkiye’nin sömürgecilik ve geçmişle yüzleşme pratiklerini Fransa’nın Cezayir’deki sömürgecilik pratikleri ve yüzleşme süreciyle birlikte değerlendiren kitabın örgüt propagandası yaptığı ileri sürülerek sakıncalı bulundu. Dolayısıyla kitabın hakikatlere değindiği için mahkûm edildiğini söylemek yanlış olmaz. Kitabın yazarı Özgür Sevgi Göral de Aslı Erdoğan’la aynı ironiye dikkat çekiyor ve “Bence bu durum, öncelikle kitabın geçmişin işlenme biçimlerine dair söylediği temel tezi doğruluyor. Kitapta anlatmak istediğim şeyin temeli buydu aslında” dedi.

‘Üzüldüm ama şaşırmadım’

Kitabı hakkında disiplin kurulu tarafından verilen karara ilişkin neler düşündüğünü sorduğum Göral, “Eğer geçmişi donmuş bir hafıza müzesi olarak ele alırsanız, söyledikleriniz hiçbir sorun yaratmaz ama geçmişin işlenme biçimlerini bugün ve şimdi’de devam eden sömürü ve tahakküm biçimleriyle ilişkili ele alırsanız, o zaman bu sorun kabul edilir. Kitabımın böyle yorumlanarak cezaevine sokulmamasına elbette üzüldüm ama çok da şaşırmadım. Bilgi üretimi alanında, farklı görüşlerin kriminalize edilmesi, Türkiye açısından epey köklü ve tarihsel bir gelenek maalesef. Ben bu kitabı okunması ve tartışılması için yazdım. Cezaevlerindeki mahpusların bundan yoksun bırakılması gerçekten üzüntü verici. Umuyorum bu yanlıştan dönülür ve kitabım Türkiye’nin her yerine, rahatça, özgürce, belirli bir entelektüel ve politik tartışmayı açmak üzere girer” diye yanıtladı beni. Göral’ın umut ettiği gibi bu yanlıştan dönülür mü? Sanmam.

Kendisine kitabın gönderildiği tutsak ise adeta yasaklardan yasak beğeniyor. Kitabın kendisine verilmemesi üzerine haftalık telefon görüşünde bundan sonra ne yapacağını sorduğumda “Eğer karara itiraz edersem kitabın daha üst mahkemede bu kez tamamen yasaklanması ve hatta toplatılması ihtimali var. Buna sebep olmak istemem” dedi.

Katman katman büyüyen tüm bu esaret biçimlerini bir arada düşünüp bir kez daha en başa geri dönelim şimdi. Belki de gerçekten, hapisliği yeniden tanımlamamız gerek.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.