Saray istedi, yargı yaptı, ‘muhalefet’ şaşkın!

Fehim IŞIK yazdı —

  • Erdoğan’ın zulmüne bir tek Kürtler ile az sayıda Kürt dostu direndi. Gerisi, HDP’nin öncülüğünü yürüttüğü demokratik siyaset kulvarının zayıflatılmasını kendi lehlerine gördüler, gizli onaycı oldular.
  • Ne yazık ki CHP bu anlatımlardan Türkiye halklarının lehine bir sonuç çıkarmadı. Aksine, HDP’ye dönük her darbe ile kendi zemininin güçlendiğini varsayarak hareket etti. HDP’yi kriminalize etme çabalarına alttan alta destek verdi.
  • Çok akıl vermeye gerek yok. ‘Su akar yolunu bulur.’ Kürt siyaseti bu günlere kapı arkası oyunlarıyla, ince hesaplarla gelmedi. Direnerek geldi. Atılan her adımın, elde edilen her kazanımın altında ödenmiş büyük bedeller var.

Şunu belirtmekte yarar var. Ekrem İmamoğlu’na yönelik cezalandırmada hukuk yok. Hatta hukukun ‘H’si bile yok. Yerel mahkemenin verdiği kararın Saray’dan bağımsız olmadığı da çok açık. Erdoğan İstanbul’u kaybettiği günden beri geri almanın hesaplarını yapıyor.

HDP’li belediyeleri çok açık biçimde gasp etti. Bu gasp Kürt halkının iradesine dönük olduğu için CHP’nin başını çektiği muhalefet ses çıkarmadı. Her biri bir köşesinden destek verdi, “Kürt’se müstahaktır” diyerek sessiz kalmayı tercih ettiler. Erdoğan’ın zulmüne bir tek Kürtler ile az sayıda Kürt dostu direndi. Gerisi, HDP’nin öncülüğünü yürüttüğü demokratik siyaset kulvarının zayıflatılmasını kendi lehlerine gördüler, gizli onaycı oldular.

Erdoğan HDP’li belediyelerde yaptığını İstanbul için yapamadı. Direkt gasp etmek yerine İstanbul’la adım adım oynamayı tercih etti. Canan Kaftancıoğlu’na siyaset yasağı getirilmesi de Erdoğan’ın oyunlarının bir parçasıydı.

Erdoğan İstanbul’u, Ekrem İmamoğlu’nu Kürt düşmanlığını kullanarak vurmanın yollarını aradı. Bu işin sorumluluğunu da artık içişleri değil de suçişleri bakanı olarak anılan Süleyman Soylu’ya verdi. Hiç kuşkusuz, Süleyman Soylu’nun Ekrem İmamoğlu yönetimindeki belediyeye dönük her kumpasının altında Erdoğan’ın İstanbul’u ele geçirme hesapları vardı.

Yapılanların tümü hukukun işlemediği, keyfiliğin esas alındığı yönetim zihniyetinin emareleridir. Bu keyfilikte şimdi yeni bir aşama deneniyor. Büyük olasılıkla da ilk adımını cezalandırmayla attıkları yargı kumpasını devam ettirecekler. Önümüzdeki bir iki ay içinde yerel mahkemenin kararını üst mahkemeye taşıyıp sonuçlandırma arzusundalar.

Üst mahkeme yerel mahkemenin pervasızlığını sürdürür mü, bilinmez. Devlet içinde giderek değişen dengeler üst mahkemenin farklı davranmasına yol açabilir. Bu olasılık var. Ancak Erdoğan yerel mahkemedeki dahlini üst mahkemede de sağlarsa, dava kısa sürede sonuçlandırılır ve böylece yeni bir seçime giderken İstanbul gibi Türkiye’nin en büyük belediyesi de iktidarın kontrolüne alınır. Erdoğan bunu başardığında tüm olanakları yandaşları için kullanmaya, bunlarla oylarını artırmaya çabalayacaktır.

Buraya kadar sorun yok. İktidar faşist ve hâkimiyetini sağlamak için her yolu mubah sayıyor. Sorun esasen artık her pisliğini aleni yapacak kadar pervasızlaşan iktidar değil, bu iktidara muhalif olduğunu ileri sürenlerdedir. Nitekim Ekrem İmamoğlu ile İstanbul belediyesine yapılanlar kimsenin, özellikle de Kürt siyasetinin, HDP’nin beklemediği bir şey değildi. Bu yönlü uyarıları onlarca, yüzlerce kez yaptılar. Hiç de kimsenin gözünün içine sokmadan, niçin AKP’nin kaybetmesi için siyaset ürettiklerini, bundan amaçlarının ne olduğunu sarih bir biçimde anlattılar. İstanbul belediyesinin alınmasında HDP’nin, Kürtlerin rolüne ilişkin de çok kez açıklamalar yapıldı.

Ne yazık ki CHP bu anlatımlardan Türkiye halklarının lehine bir sonuç çıkarmadı. Aksine, HDP’ye dönük her darbe ile kendi zemininin güçlendiğini varsayarak hareket etti. HDP’yi kriminalize etme çabalarına alttan alta destek verdi. Bu yazılanları CHP’lilerin birçoğunun, hem de önemli çoğunluğunun söylemlerinden teyit etmek çok kolay. Mübarekler her ağızlarını açtığında HDP’ye, Kürt siyasetine demediklerini bırakmadılar. AKP’liler HDP’nin kapısını çaldığında da “Bakın, biz değil onlar görüşüyor” gibi korkunç kötücül bir role büründüler. Bir diğer yanlışları ise Erdoğan’ın kendilerine yönelmeyecekleri varsayımıydı.

Peki, niye böyle davrandılar? İşte burada tam da AKP ve MHP diktatörlüğü ile ortak yanları öne çıkıyor. Her iki kesim de statükocu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kodlarının değişmesini istemiyorlar. Bunun olmaması için de Kürtlerin belirleyici güce dönüşmesini engellemek amacındalar. AKP ve MHP bunu, elindeki silah gücünü de kullanarak katliamlarla, cinayetlerle, baskı ve zorbalıkla yapıyor.

CHP ve İyi Parti ortaklığı da bir yandan iktidarın katliam siyasetine onay vererek, diğer yandan da Kürt siyasetinin kriminalizasyonuna dönük her girişimi açıktan destekleyerek sürdürüyor. Millet İttifakı’nın en az AKP-MHP iktidarının siyaseti kadar kirli olan bu tutumunu iyi görüp kendi lehine kullanan da hiç kuşku yok yine AKP ile MHP oldu. Ekrem İmamoğlu’na dönük ceza kumpasının altında da AKP ile MHP’nin bu öngörüleri var.

Çok akıl vermeye gerek yok. ‘Su akar yolunu bulur.’ Kürt siyaseti bu günlere kapı arkası oyunlarıyla, ince hesaplarla gelmedi. Direnerek geldi. Atılan her adımın, elde edilen her kazanımın altında ödenmiş büyük bedeller var. Hala da bedel ödeniyor. Durum bu iken ince hesaplarla, kumpaslarla siyaset yürütenlerin bu güce şapka çıkarmaktan başka yapabilecekleri hiçbir şey yok. Burada tek sorun şapkayı ne zaman çıkaracaklarıdır. Belirtmekte yarar var. Ne kadar erken şapka çıkarır, bükemedikleri eli ne kadar erken öperlerse o kadar çok lehlerine olur. Bunu yapmayıp Kürtlerden biat bekliyorlarsa, avuçlarını yalarlar. Bunca bedel ödeyen ve ödemeye devam edenler biat etmez. Bu kadar net!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.