Kadına keman yakışır, vurmak da neymiş!

Kültür/Sanat Haberleri —

  • “Bugün neredeyse tüm perküsyonları Kürt müziğinde görmek mümkün ve her gördüğüm yenilik beni oldukça heyecanlandırıyor. Ben özellikle mesele sanat olunca her yeniliği kucaklamamız gerektiği taraftarıyım. Bol bol denemeli, üretmeli, gerekirse hatalar yapmalı ama çeşitlilik oluşturmalıyız.”

DÎLAN KARACADAĞ

Her alanda olduğu gibi müzik sektöründe de kadın olmanın zorlukları var özellikle ‘erkek işi’ olarak görülen perküsyonda. Perküsyon sanatçısı Dîlan Yeşilyaprak hayatını bu sektörden kazanıyor. Perküsyon, vurmalı müzik aletleri ve ritim amaçlı kullanılan çalgılara verilen ad ama toplumda yanlış hakim anlayış bu işi ‘erkek işi’ olarak kodluyor.  Dîlan’ın anlatımıyla yaygın ve yanılgılı anlayış şöyle: ‘’Perküsyon vurmakla ilgilidir, vurmak kuvvet gerektirir, bunun için fiziksel olarak güçlü olmak gerekir; güç erkektir, şiddet erkektir, dolayısıyla perküsyon çalmak erkek işidir.’’ Dîlan  ‘’Kadına keman yakışır, vurmak da neymiş, çok ağır bunlar, sen taşıyamazsın’’ manipülasyonlarına rağmen ısrarla perküsyon çalmaya devam ediyor. “Devletsiz olmak Kürt müziğini yapmamın önündeki engellerden biri olsa da kadın olmak kadar daha büyük bir engel” diyen Dîlan ile perküsyon sanatı ve bu sanatı icra ederken bir kadın olarak yaşadığı tecrübeler ve sorunlar hakkında söyleştik.

Müziği daha spesifik perküsyona ne zaman başladın?

Müziğin hayatımda hep özel bir yeri vardı. 12 yaşımda bağlama çalarak kurdum ilk ilişkimi. Perküsyon meselesi ise üniversitede özellikle ilgilendiğim bir alan oldu. Enstrümana fiziksel olarak vurarak temas etmek, mızrap kullanarak bir telli enstrüman çalmaktan çok daha güçlü göründü gözüme ve ben de güçlü olmak istiyordum. Bu yüzden konservatuvar eğitimim boyunca ve sonrasında özellikle vurmalı çalgılar üzerine çalışmaya yoğunlaştım.

Daha çok erbaneye/defe ilgi duyulurken neden perküsyon? Perküsyonun özelliği ne?

Perküsyon, vurmalı çalgılar ailesinin tümüne verilen isim. Erbane/Def de vurmalı bir çalgı ve tabiki ilgi alanıma giriyor. Zaten geleneksel Kürt müziğinde sıkça gördüğümüz ve icra edenlerin genelde kadın olduğu bir enstrüman. Tabii Mardinli olduğum gerçeğini de katarsak ilişki kurmamam mümkün değildi.

Şuan da bu alanda ne gibi çalışmaların var, çalışmalarından söz eder misin?

Koronavirüs her şeyi altüst etmeden önce hayatımı performans yoluyla kazanıyordum. Yani büyük ölçüde sahnede ve canlı performansın içindeydim. Bunu yapabilmek çok uzun zamanımı aldı. Birçok sektör gibi müzik (sistemin diliyle eğlence) sektörü de vahşi bir pazar alanına sahip. Oradan pay almak için türlü türlü mücadeleler verdim. Öyle uzun bir hikaye ki bunu başka zaman anlatırım. Bir yandan para kazanmak için müzik yoluyla yaptığım ama çok da keyif alamadığım etkinliklerde sahne almak, diğer yandan kendimi daha iyi ifade edebildiğim müziği yapabilmek için alan yaratmaya çalışmak. Yani bir kanal buldun para kazanmak için diyelim, hadi şimdi de sanat yapıyoruz diyemiyorsun. Yeterli sahne yok, devlet desteği asla yok. İkinci söylediğim tüm sanatçıların isyanını temsil ediyor aslında ama ben pek şikayetçi değilim. Çünkü ben bugüne kadar zaten devletten hiçbir şey beklemedim. Okula gitmek zorunda olduğum için sekiz yaşındayken bir kimlik sahibi oldum. Eğer durum öyle olmasaydı eminim babam bununla uğraşmazdı bile. Şu an hala hayatımı müzik yoluyla kazanıyorum.

İnternet üzeri ders vereceğini duyurmuştun…

Evde online perküsyon dersleri veriyorum ve bunu yapmaktan çok keyif almaya başladım. İlk defa bu şekilde eğitim veriyorum ama oluşturduğum yeni dil, ilişkiler ve aldığım pozitif geri dönüşler beni çok mutlu ediyor.

Pandemi bittiğinde ilk ne yapacaksın?

Bir hayalim var; İstanbul’da yaşayan ve perküsyon eğitimi almak isteyen tüm kadınlara özel bir atölye oluşturacağım. Atölye hem ücretsiz olacak hem de yeni bir dayanışma. “Dayanışma…” bu kelime çok güzel keşke hayatımın her yerine serpiştirebilsem. Bir dayanışma ağı oluşturacak kadınlar için. Daha şimdiden çok heyecanlıyım. Paylaşmak istediğim yığınla şey var çaldıklarımın ötesinde.

Ritim tutmak herkesin harcı değil bana göre. Elbette çalışarak bir yere varılabilir ama sence de bu bir yetenek işi değil mi?

Dışarıdan herkes için uyumlanması en kolay enstrümanlar ritim enstrümanları gibi görünür. Devasa bir yanılgı. Ama özel bir insan olmana da gerek yok öyle üstün güçlere sahip değiliz. Tabii şu var; ritim, müziğin omurgası gibidir ve onda yapılan her başarısız vuruş bizi dinlediğimiz şeyden kaçarak uzaklaştırır. O yüzden saat gibi olmak lazım. Bunun da yolu şu: Çok çalışmak, etüt yapmak, bol bol müzik dinlemek, hem kaslarını hem zihnini her gün sabırla çalıştırmak. Bunun başka bir formülü yok. Fiziksel koşulları elverişli olan herkes enstrüman çalabilir. Ne yazık ki müzisyenin evde yaptığı günlük çalışmaları biraz görünmeyen emek kapsamına giriyor.

Senin günlük çalışman?

Ben her gün minimum 2-3 saatimi enstrümanım üzerinde çalışmaya ayırıyorum. Müzisyenin yaşamında disiplin çok önemli bir yerde duruyor. Tıpkı sporcular gibi biz de her gün enstrümanımıza göre belki kasları çalıştırıyoruz. Ama tabii dışarıdan tepkiler şöyle “Mis gibi işin var ya ne güzel hep eğlence içindesin.” Sevdiğim işi yaptığım kısmı doğru ama bu her gün çalışmam gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Gerçekten sıkı çalışıyoruz hem de yarın için hiçbir garantimiz olmadan.

Perküsyonun Kürt kültüründe yeri nedir? Kürdistan’da bu alana ilgi var mı?

Kürt müziği ritmik çeşitlilik açısından oldukça zengindir ve ritim hep önemli bir yerde durmuştur. Özellikle Arap ve Fars müziğinin etkisinde çok fazla kalmış olsa da kendine has üslubunu her zaman korumuştur. Eskiden darbuka, erbane, davul gibi sınırlı sayıda vurmalı çalgıya yer verilmişse bile bugün neredeyse tüm perküsyonları Kürt müziğinde görmek mümkün ve her gördüğüm yenilik beni oldukça heyecanlandırıyor. Ben özellikle mesele sanat olunca her yeniliği kucaklamamız gerektiği taraftarıyım. Bol bol denemeli, üretmeli, gerekirse hatalar yapmalı ama çeşitlilik oluşturmalıyız. Önce alternatiflerimizi çoğaltalım ve Kürt müziği için geniş bir yelpaze oluşturalım sonra doğruyu yanlışı tartışırız. Herkesi korkusuzca kendi dilinde dilediği şekilde ifade etmeye davet ediyorum. Özellikle Kürtçe yapılan her çalışmanın bize zararından çok faydası var. Müzik eleştirmenleri sert bir tavırla yeni çalışmaları yerden yere vurmadan önce Kürtçeye bir şarkı daha dahil edildiği için sevinmeli. Buna çok ihtiyacımız var.

Bildiğimiz kadarıyla çok az kadın perküsiyonist var Kürdistan’da. Neden yeterince ilgi görmüyor?

Evet, perküsyon çalan çok az Kürt kadını var. Aslında daha doğru ifade etmek gerekirse tüm dünyada da perküsyon çalan kadın sayısı diğer enstrümanlara oranla az. Bunun sebebi kadınların amaçladığı düşe ulaşmak için inançlı ve inatçı eylemlerinin önünde bulunan zorluklar.

Ne gibi zorluklar?

Çok basit bir denklem kuruluyor: Perküsyon vurmakla ilgilidir, vurmak kuvvet gerektirir, bunun için fiziksel olarak güçlü olmak gerekir; güç erkektir, şiddet erkektir, dolayısıyla perküsyon çalmak erkek işidir. Tabii toplumun korkunç yönlendirmeleri de var; şunun gibi “…Senin ellerin küçücük, bileklerin incecik çalamazsın, kadına keman yakışır, vurmak da neymiş, çok ağır bunlar, sen taşıyamazsın…” Bunun gibi yığınla manipülasyon. Halbuki ben kendimi perküsyonla (vurma fiili) ifade etmek istiyordum. Bunu yapmak için yeterince inatçı ve inançlıydım.


Cinsiyetimi absorbe etmeye çalışıyorlardı

Hem kadın hem perküsyon çalıyor… Ataerkil toplumun eril zihniyeti karşısında bunu kabul ettirmek zor olsa gerek…

Önce, benim ritim çalan bir kadın olarak çalışıyor olmam ve müzik yapıyor olmam kabul görmeliydi. Ama ben onları bir müzisyen olduğuma ikna etmeye çalıştım. Düşünsene, yıllarca çalışıyorsun müzik yapmak için ve sahnede kadın olmandan ötürü dekor muamelesi görüyorsun. Daha sonra tabii baktılar ben bayağı çalıyorum, bu sefer de şöyle iltifat ettiler : “Helal olsun ‘erkek’ gibi çalıyor.” Eyvah dedim Dîlan, sen bu işin içinden çıkamayacaksın. Her yanımı sarmış erk zihniyet ve ben var olmaya çalışıyorum. Bağırıyorum sürekli “Ben de buradayım ben de müzisyenim” Erkeksi fiiller ile beni överek cinsiyetimi absorbe etmeye çalışıyorlardı. Halbuki ben Kürt kadın müzisyen olarak kimliğimi ortaya koymakta ısrarcıyım.

Devletsiz olmak Kürt müziğini yapmamın önündeki engellerden biri ama kadın olmak daha büyük bir engel olarak çıktı karşıma burada. Devletli ya da devletsiz, eğer kadınsan ‘şöyle bir adım geriye çekil bakalım’ diyorlar. Bedîrxan ailesi Kürt tarihi için çok önemli bir yere sahiptir. Peki neden Leyla Bedirxan hakkında bu kadar az biliyoruz? Kürt toplumunda ailesinin sıra dışı bir nüfuza sahip olmasına rağmen Leyla Bedirxan eşitsiz ilişkiler ağında gömülmüş resmen. Dünyadaki her sistem erkek merkezli. Bu yüzden eğer kendini sistem karşıtı bir yerde tanımlıyorsan otomatik olarak patriyarkanın karşısında konumlanman gerekiyor. Devletsiz, feminist kadın müzisyen olarak bulunduğum noktadan görünür olma, somut bir kazanım elde etme çabası benimki.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.